Bir Akvaryum Güncesi Merhaba
Herkese merhaba,
Ekim ayı civarından beri üye olmama karşın ilk defa bu kadar şevkle yazdığımı hissediyorum. Sanırım akvaryumuma daha fazla vakit ayırabileceğim için.
Neyse sadede geleyim, uzun zamandır istediğim bir şeydi bir blog oluşturmak. Bunu zevkli hale getirmenin yolunun ise gerçek anlamda sevdiğiniz bir işi anlatmak olduğunu fark ettim. Bu yüzden de akvaryumumla ilgili bir blog oluşturmaya karar verdim.
29 Ağustos 2016'dan itibaren yaşadıklarımı yavaş yavaş aktarmaya çalışacağım. Şimdiden uyarayım: Tamamen amatörüm ve acemiyim, bir çok konuyu bu site sayesinde öğrendim ve hala öğrenmek için çaba sarf ediyorum. Tecrübeli arkadaşlarım ve ağabeylerim okuma lütfunda bulunursa sıkılabilir. Ancak affınıza sığınarak anlatmaya başlıyorum.
Sait Faik der ya: "Yazmasam deli olacaktım." benim durum da aynen böyle. Anlatmak, yazmak hayatımın büyük bir kısmını kapsıyor aslında. Edebiyat öğretmeniyim ve neredeyse her gün anlatıyorum; edebi sanatlar, roman, hikaye, dil bilgisi.... Listeyi istediğiniz kadar uzatabilirsiniz. Sakın yanlış anlaşılmasın, işimi zevkle icra ederim, bir öğrencime edebiyat zevkini aşılasam kendimi en mutlu kişi hissederim. Ama su ve suyun içinde olmadığı bir dünya maalesef hayallerimin tümden dışında.
Küçücük bir çocukken denizin içinde gözlerimi açmaya cesaret etmemle başladı her şey. Bir balık yavrusu neye sebep olacağından habersiz öylece yüzüyordu suyun içinde. Hayatımın dönüm noktasıydı bu, bu sevgi hiç çıkmamacasına yerleşti içime.
Hoş, doğma büyüme bir İzmirli olarak sudan ve denizden ne kadar uzak kalabilirsiniz ki? Yer etmiş anılarınızda mutlaka deniz vardır. Sadece denizi görebilmek için Soma'ya Bergama üzerinden giden birisiyim maalesef, söylediğim rotayı bilenler ne demek istediğimi de anlayacaklardır.
Öyle ki su farklıdır, deniz farklıdır gözünüzde. Askerliğim sırasında Siverek'ten Atatürk baraj gölünü geçip Kahta'ya geçmemiz gerekmişti. Bendeniz de üç aydır suya hasret kalmış vaziyetteydim. "Deniz, deniz..." diye sayıkladığımı bilen arkadaşlar: "Al işte suya kavuştun." diye dalga geçmişlerdi. Ama inanın denizin yerini tutmamıştı: iyot ve denize has o yosun kokusu eksikti.
Tüm bunlar yetmiyormuş gibi bir de tüplü dalışa merak sardım. Son altı yıldır da hayatımın eksilmez parçalarından biri oldu. Su, deniz, balıklar, su altı... Hayatımdan çıkmasını istemediğim yegane unsurlar. Hatta eşim bile kıskanıyor su ve denizle olan bu ilişkiyi desem yeri var.
Çok uzatmayayım lafı, bu sonuçta bir başlangıç; merhaba, ben geldim yazısı. Zamanla tanıyacağız birbirimizi. O yüzden şimdilik hoşça kalınız, efendim.
Meddahların hikayelerini bitirişleri gibi, her ne kadar sürç-i lisan ettikse affola.
Ekim ayı civarından beri üye olmama karşın ilk defa bu kadar şevkle yazdığımı hissediyorum. Sanırım akvaryumuma daha fazla vakit ayırabileceğim için.
Neyse sadede geleyim, uzun zamandır istediğim bir şeydi bir blog oluşturmak. Bunu zevkli hale getirmenin yolunun ise gerçek anlamda sevdiğiniz bir işi anlatmak olduğunu fark ettim. Bu yüzden de akvaryumumla ilgili bir blog oluşturmaya karar verdim.
29 Ağustos 2016'dan itibaren yaşadıklarımı yavaş yavaş aktarmaya çalışacağım. Şimdiden uyarayım: Tamamen amatörüm ve acemiyim, bir çok konuyu bu site sayesinde öğrendim ve hala öğrenmek için çaba sarf ediyorum. Tecrübeli arkadaşlarım ve ağabeylerim okuma lütfunda bulunursa sıkılabilir. Ancak affınıza sığınarak anlatmaya başlıyorum.
Sait Faik der ya: "Yazmasam deli olacaktım." benim durum da aynen böyle. Anlatmak, yazmak hayatımın büyük bir kısmını kapsıyor aslında. Edebiyat öğretmeniyim ve neredeyse her gün anlatıyorum; edebi sanatlar, roman, hikaye, dil bilgisi.... Listeyi istediğiniz kadar uzatabilirsiniz. Sakın yanlış anlaşılmasın, işimi zevkle icra ederim, bir öğrencime edebiyat zevkini aşılasam kendimi en mutlu kişi hissederim. Ama su ve suyun içinde olmadığı bir dünya maalesef hayallerimin tümden dışında.
Küçücük bir çocukken denizin içinde gözlerimi açmaya cesaret etmemle başladı her şey. Bir balık yavrusu neye sebep olacağından habersiz öylece yüzüyordu suyun içinde. Hayatımın dönüm noktasıydı bu, bu sevgi hiç çıkmamacasına yerleşti içime.
Hoş, doğma büyüme bir İzmirli olarak sudan ve denizden ne kadar uzak kalabilirsiniz ki? Yer etmiş anılarınızda mutlaka deniz vardır. Sadece denizi görebilmek için Soma'ya Bergama üzerinden giden birisiyim maalesef, söylediğim rotayı bilenler ne demek istediğimi de anlayacaklardır.
Öyle ki su farklıdır, deniz farklıdır gözünüzde. Askerliğim sırasında Siverek'ten Atatürk baraj gölünü geçip Kahta'ya geçmemiz gerekmişti. Bendeniz de üç aydır suya hasret kalmış vaziyetteydim. "Deniz, deniz..." diye sayıkladığımı bilen arkadaşlar: "Al işte suya kavuştun." diye dalga geçmişlerdi. Ama inanın denizin yerini tutmamıştı: iyot ve denize has o yosun kokusu eksikti.
Tüm bunlar yetmiyormuş gibi bir de tüplü dalışa merak sardım. Son altı yıldır da hayatımın eksilmez parçalarından biri oldu. Su, deniz, balıklar, su altı... Hayatımdan çıkmasını istemediğim yegane unsurlar. Hatta eşim bile kıskanıyor su ve denizle olan bu ilişkiyi desem yeri var.
Çok uzatmayayım lafı, bu sonuçta bir başlangıç; merhaba, ben geldim yazısı. Zamanla tanıyacağız birbirimizi. O yüzden şimdilik hoşça kalınız, efendim.
Meddahların hikayelerini bitirişleri gibi, her ne kadar sürç-i lisan ettikse affola.
Bir Akvaryum Güncesi Merhaba
11 Haziran 2017
Herkese merhaba, Ekim ayı civarından beri üye olmama karşın ilk defa bu kadar şevkle yazdığımı hissediyorum. Sanırım akvaryumuma daha fazla vakit ayırabileceğim için.Neyse sadede geleyim, uzun zamandır istediğim bir şeydi bir blog olu...